Skip to content

Personal tools
You are here: Home » Haber » 2012 haber » İki çetin savaş arasında

İki çetin savaş arasında


KKE Merkez Komitesi Uluslararası İlişkiler Bürosu’nun Makalesi

Yunanistan, 17 Haziran'da yapılacak kritik önemdeki meclis seçimleri öncesinde dünyadaki tüm ülkelerin emekçilerinin, işçilerinin dikkatini çekmeye devam ediyor. Zira, Mayıs ayında yapılan seçimde en yüksek oyu alan üç partiden herhangi biri koalisyon hükümeti kurmayı başaramadı. Komünist ve diğer ilerici gazetelerde, dergilerde ve web sayfalarında son seçimlerin sonuçları ve Yunanistan Komünist Partisi (KKE)'nin izlediği siyasi çizgi bu süreçte birçok analist tarafından yoğun şekilde eleştirildi. Ancak, başından başlayalım.

6 Mayıs seçimlerinin sonuçları hakkında

6 Mayıs seçimlerinin sonucunda yeni bir politik sahne ortaya çıktı. Sermayenin ve Avrupa Birliği'nin (AB) politik hattını destekleyen ve yöneten halk karşıtı üç parti, seçimlerde oylarını düşürdü.

Sosyal demokrat PASOK sadece 833,529 (% 13,2) oy aldı. Tarihinde benzeri görülmemiş bir düşüş yaşayan PASOK, bir önceki seçime göre 2,179,013 oy (% 30,8) kaybetti.

Muhafazakar ND, 1,192,054 (% 18,9) oy aldı. Bir önceki seçime göre, 1,103,665 (% 14,6) oy kaybetti.

Milliyetçi LAOS, meclise girebilmek için gerekli % 3 barajına erişemedi. 183,466 oy (% 2,9) aldı ve önceki seçime göre oylarında 202,739 (% 1,6) kayıp yaşadı.

Ancak politika sahnesindeki bu değişim var olan sistemin devrildiği anlamına gelmiyor. Çünkü, “tek yol AB”ci politik hattı destekleyen güçler işçilerin öfkesinden asıl yararlananlar oldu. Dolayısıyla, burjuva partilerine oy verenlerin büyük kısmı ideolojik olarak ilişkili politik yapılara dağıldılar. Özel olarak:

KKE'den “sağ” bir kopuş (1968 ve 1991 yılındaki hizipler) olan ve son yıllarda sosyal demokrat PASOK'tan güçlerle birleşen opportünist güçlerin ittifakı SYRIZA, 1,061,265 (% 16,8) oy aldı ve oylarını 745,600 (% 12,2) oy arttırmış oldu.

SYRIZA'dan kopmuş bir parça olan ve aynı şekilde içinde PASOK milletvekileri ve yöneticilerini barındıran Demokratik Sol da 386,116 (% 6,1) oy aldı.

Seçmenlerin önemli bir kısmı da gerici ve milliyetçi partilere yöneldi: ND'den türeme “Bağımsız Yunanlar” 670,596 (% 10,6) oy alırken faşist Nazi “Altın Şafak” 440,894 (% 7) oy aldı.

Seçmenlerin % 20'lik bir toplamı da seçimlere giren ancak %3 oy barajını aşamayan düzinelerce partiye dağıldı.

KKE'nin oyları bu seçimlerde küçük bir miktar arttı. Tam olarak 526,072 oy (% 8,5) alan KKE, oylarını 18,823 (% 1) arttırmış oldu. KKE’den 26 milletvekili (300 koltuklu Meclise) seçildi ve KKE, bir önceki seçime göre vekil sayısını 5 milletvekili daha artırmış oldu. İşçi sınıfı mahallelerinde KKE'nin oy oranı ülke ortalamasının neredeyse iki katına çıktı. 56 seçim bölgesinden birinde (Samos-Ikaria bölgesi) KKE % 24,7 oy oranı ile birinci parti oldu.

KKE'nin Merkez Komitesi (MK) seçim sonuçlarına dair ilk çıkarımlarını yayınladı. “MK, KKE'nin sözlerinin militanlığını, tutarlılığını ve dobraca netliğini, komünistlerin militanlığını ve fedakarlığını takdir eden ve kendi siyasi amacının KKE ile tamamıyla uyuşup uyuşmadığna bakmaksızın, oy sandıklarında KKE’yi destekleyen binlerce emekçi erkek ve kadını ve işsizi selamlar. İşçilerin büyük bir kesimi, parti seçmenlerinin bir kesimi de dahil olmak üzere, halkın sorunlarının hızlı artışının yarattığı basınç altında ve memorandum[1] pazarlıklarına ve emekçilerin sorunlarının acilen çözümüne dair yanıltıcı sloganların varlığında hükümet ile gerçek iktidar arasındaki farkı ayırtedemediler.” Ancak KKE MK'nın da belirttiği gibi, “işçi sınıfı-halk iktidarı için mücadeleye dair KKE'nin gerçek siyasi önerisi önümüzdeki dönemde halkın içinde kendisini bulacak. Zira, hükümet ile gerçek halk iktidarı arasındaki fark netleşeceği gibi halkın acil gündelik sorunlarına dair etraflı bir çözüm önerisi, işçi sınıfı-halk iktidarının farkını da belirginleştirecek. Bu noktadan bakılınca, KKE'nin stratejisi ile uyumlu siyasi seçim çalışmaları, bundan sonraki yıllar için önemli bir miras teşkil edecek.”

SYRIZA hakkında

Bazı uluslararası burjuva basın, SYRIZA'yı 6 Mayıs seçimlerinin “galibi” olarak sundu. “Radikal Sol Koalisyon” başlığından ötesine bakmadı ve bu partinin radikal sol, hatta komünist bir parti olduğu sonucuna vardı. Tabii ki bunun gerçekle bir ilgisi yok. SYRIZA'nin içindeki merkezi güç, sosyal demokrat programa sahip olan “Sol Koalisyon”dur (SYN). 1992'de Yunan Meclisi'nde Maastricht Anlaşması'nı imzalayan bu yapı, iyileştirilebileceğine inandığı emperyalist AB'nin destekçisidir. SSCB'ye ve diğer sosyalist ülkelere karşı sürdürülen 20. yüzyıldaki malum anti-komünist kampanyaya katılmıştır. SYN, AB ülkelerindeki komünist partilerin komünist karakterini yok etmek amacıyla AB tarafından kurulmuş bir enstrüman olan sözde “Avrupa Sol Partisi”nin (ASP)nin merkez yönetimindedir.

SYN’in yanısıra, SYRIZA'ya dahil olan güçler arasında sosyal demokrat PASOK kökenli yapılar ve bunlara ek olarak Troçkist tonlu çeşitli ultra-sol gruplar, dönüşüme uğramış eski “maoist” yapılar bulunmaktadır. Bunlar da özünde sosyal demokrat ve anti-komünist olan bu “yemeğe”, siyasal “baharat” oluyorlar. Söz konusu yapının ana hedefi KKE'nin seçimlerdeki, sendikalardaki ve genel siyasi alandaki etkisinin azaltılmasıdır. Dolayısıyla, bu siyasi yapının son on sene içindeki KKE-karşıtı karakterine dair çok sayıda örnek vardır. Onlarca sendikada, sektörel federasyonda ve işçi merkezinde (yerel sendika konseylerinde) SYRIZA güçleri PASOK ile işbirliğine girerek komünist temsilcilerin, sendika organlarına seçilmesini engellemek amacıyla seçim ittifakları kurdular. SYRIZA, sınıf sendikacılığının cisimleştiği Tüm İşçilerin Militan Cephesi’nin (PAME) yeminli bir düşmanıdır. SYRIZA güçleri, hükümet ve işveren destekli güçler ile özel sektördeki (GSEE) ve kamu sektöründeki konfederasyonlardaki (ADEDY) organlarda açıkça işbirliği yapar. Yerel seçimlerde de çoğu somut durumda aynı tutumu sergilemişlerdir. Buna karakteristik bir örnek, Ikaria'daki 2010 belediye seçimlerindeki tutumlarıdır. KKE'nin, geçmişte komünistlerin sürüldüğü yer olan bu adada önemli bir seçim etkisi vardır. 2010 seçimlerinde SYRIZA, sosyal demokrat PASOK, liberal ND ve milliyetçi LAOS ile işbirliğine girmişti ve söz konusu işbirliğinin amacı adada komünist bir belediye başkanı seçilmesini engellemek olmuştu. KKE'nin adayı %49.5 oy alırken, başkanlık birkaç yüz oy fark ile KKE-karşıtı ittifaka kaptırılmıştı.

Bugün SYRIZA, sözde “solun birliği”ne ilişkin siyasi önerisi ile KKE'ye saldırıyor. Böylelikle KKE'nin programının kimi kısımlarının tamamını silmesini, prensiplerini terk etmesini ve SYRIZA’nın kapitalist sistemin idaresi politikasını kabul etmesini istiyor.

Buna dayanarak, Yunanistan'daki gerçek durumu bilmeden fırsatçı ve komünist düşmanı bu yapıyı “sol”un seçim başarısı olarak selamlayan kimi komünist partilerin yaklaşımı için en hafifinden “sorumluluk sahibi değil” diyebiliriz. KKE'nin yeminli bir düşmanını selamladılar. Bu öyle bir düşman ki, AB destekçilerinin koalisyon hükümetinde yer almaları Yunan sanayicileri tarafından teklif edilmişti.

“Solun birliği” yanılsaması ve “sol hükümet” yalanı

Avrupa’nın ve dünyanın çeşitli ülkelerinden siyasallaşmış pek çok işçi şu soruyu soruyor: KKE neden geri adım atmıyor? KKE neden tekellere, kapitalizme, emperyalist birlikler karşı halkın, işçi sınıfının iktidarı için savaşan güçleri seferber etmeyi hedefleyen siyasal hattında ısrar ediyor ve “solun birliği” siyasi hattını desteklemiyor, Avrupa’daki diğer komünist partilerin yaptığı gibi kapitalist gerçekliği ve AB’yi düzeltmek konusunda diğer “sol” ve sosyal demokrat yapılarla siyasi işbirliğine ya da koalisyon hükümetlerine girerek mücadele etmiyor?

Öncelikle, KKE “sol” ve “sağ” terimlerinin günümüz siyasetini açıklamadığını bir süredir yaptığı değerlendirmeler ile netleştirdi. Günümüzde “sol” terimi NATO Genel Sekreterini tanımlamak veya emperyalist savaş yürüten, işçi ve halk karşıtı politikalar güden bir ülkenin başbakanını nitelemek için kullanılabiliyor. Komünist Parti sadece “sol bir parti” değildir; kapitalizmi defetmek ve yeni bir sosyalist-komünist toplumun inşası için mücadele eden bir partidir. Kazanımlar elde edilmesini sağlayacak olan bu yol, bu mücadele çizgisidir, tersi değil!

Tarihin gösterdiği gibi, reformlar, kapitalist sistemi “düzeltmek” için gösterilen çaba, en uçta olanı yontma, halk karşıtı önlemler, ki bunlar oportünist sosyal demokrat güçlerin odaklandığı işlerdir, hiçbir yerde kapitalizmin yıkılmasına yol açmamışlardır. Tam tersine! Birçok durumda bu yaklaşım, milyonlarca işçinin, kapitalizmin insanileştirilebileceği yönünde yaratılan hayale kapılması, “Avrupa Merkez Bankası'nın kapitalizmin bir aracı olmaktan çıkartılıp faizsiz kredi veren bir hayır kurumuna ve AB’nin ‘halkların birliğine’ hizmet eden bir birliğe dönüştürülebileceğine…” dair SYN/SYRIZA ve ASP iddiaları, kapitalizmin konsolidasyonuna yol açmıştır.

KKE'nin siyasi önerisini kapsamlı bir şekilde tanıtmasının nedeni budur. KKE'nin 6 Mayıs seçimlerindeki sloganı: “Halkın gücü ile AB'den çıkılması ve borçların tek yönlü iptali” olmuştur.

Bu bağlamda, KKE, Marksizm-Leninizm'e tutarlı bir şekilde bağlıdır. Lenin'in yazdığı gibi: “Proletarya eski rejimi yok etmek için mücadele ediyor ve mücadele etmeye devam edecek. Propaganda ve ajitasyonu ve kitleleri örgütlemek ve harekete geçirmek için tüm güçlerini bu nihai hedef için yönlendirecek. Eğer eski rejimi tamamen yok etmeyi başaramazsa, kısmi bir tahribatı bile kullanmasını bilecek. Ancak hiçbir zaman kısmi tahribatı amaç edinmeyecek, bu kısmi tahribatı kızıla boyamaya çalışmayacak veya halkın bunu desteklemesini beklemeyecek. Gerçek mücadeledeki gerçek destek, maksimum için gayret edenlere verilir (ve ancak yenilgi olursa daha azı elde edilmiş olunur), oportünist bir şekilde savaştan önce mücadelenin amaçlarını kısanlara değil.” [2]

KKE, AB'ye, NATO'ya ve kapitalist üretim ilişkilerine dokunmayan ve sözüm ona sistemi halktan yana yönetecek bir “sol hükümet” kurma fikrini reddetmiştir. Partimiz, sınıf mücadelesini geliştirmek, işçilerin siyasi bilincini yükseltmek, onları burjuva partilerin ve ideolojik yapılarının etkisinden kurtarmak için mücadele etmektedir. Partimiz, işçilerin çıkarlarını savunacak toplumsal bir ittifak kurmak, ülkeyi emperyalist müdahelelerden kurtarmak ve işçi sınıfına gücünün ne olduğu sorusunu sordurtmak için mücadele etmektedir.

Hedef: KKE'nin etkisini azaltmak ve sisteme asimilasyonunu sağlamak!

KKE'nin kendisini “sol” yapılara ve hatta “sol” bir hükümete eklemlemeyi reddetmiş olması düşmanları ve KKE'ye direkt veya dolaylı olarak diğer “sol” güçlerle “birleş” çağrısı yapan “dostları” KKE’yi hedef tahtasına yerleştirmiştir. ASP’deki komünist partiler de bu çizgiyi izliyorlar. Yurt dışında daha fazla bilinen ve KKE'yi sekter ve dogmatik olarak niteleyen muhtelif Troçkist gruplar tarafından da oldukça ham saldırılar var.

Eğer parti sekter ise KKE'nin Yunanistan'da yüz binlerce insanı, sınıf mücadelesi çizgisinde yürütmesi nasıl mümkün olabilir? PAME'nin, yüz binlerce işçiyi temsil eden onlarca sendika, sektörel federasyonlar ve emek merkezleri ile yürümesi nasıl mümkün olur?

PAME'nin sınıf eksenli bir emek ve sendika hareketi doğrultusunda 8 sektörel federasyonla, 13 işçi merkezi ve yüzlerce sektörel sendika ile birlikte hareket ettiğini ve 850 bin üyesi olduğunu not düşelim. Buna ek olarak, PAME sınıf eksenli politikaların baskın olmadığı sendikalarda da aktif olarak çalışmaktadır. Örneğin, PAME turizm ve yiyecek-içecek tedariği ve Metal İşçilerinin Federasyonu gibi sektörel federasyonlarda ve ülkenin en büyük iki işi merkezinde (Atina ve Selanik) ikinci büyük güçtür.

Nasıl oluyor da Tüm Yunanistan Tekel-karşıtı Küçük İşletmeciler Birliği (PASEVE) yürüyüşü binlerce küçük işletme sahibi insanı örgütleyebiliyor? Nasıl oluyor da binlerce yoksul çiftçi, çiftçi birlikleri ve komiteleri aracılığıyla, Tüm Çiftçilerin Militan Birliği (PASY)'nin AB'nin tarım politikasına karşı mücadelesinden ilham alıyor? Nasıl oluyor da, emekçi sınıfa mensup kadınlar Yunan Kadınları Federasyonu'nun (OGE) talepleri ve inisiyatifleri çatısı altında ve binlerce öğrenci Öğrencilerin Mücadele Cephesi'nde (MAS) mücadeleye ediyorlar? KKE'nin üyeleri ve kadroları tüm bu sosyo-politik örgütlerde kimliklerini saklamadan öncü rol oynuyor.

KKE'yi, “sol hükümeti” reddetmesi nedeniyle veya seçimlerdeki oy yüzdesi sosyal demokrat bir yapı olan SYRIZA kadar hızlı yükselmediği için “izole” olmakla ve hatta “dogmatik” ve “sekter” olmakla suçluyorlar. KKE'ye yöneltilen bu suçlamaların hiçbir zemini yok. Bu seçimde %13 oy alan diğer bir sosyal demokrat parti, PASOK, 2,5 yıl önce % 44 oy aldı. Bu düşüş politik istikrarsızlıkta, ona en yakın ideolojik akrabalığa sahip olan SYRIZA'nın öne çıkmasına neden olmuştur. Ayrıca, KKE gibi devrimci komünist bir parti sadece seçimlerdeki oy oranı ile değerlendirilemez.

Partimiz işbirliği politikalarına dair muazzam bir tarihi tecrübe biriktirmiştir! Halkın mücadelesine eşsiz katkı yapan büyük bir silahlı cephenin faşizme karşı mücadelesinin liderliğini yapmıştır. Ancak ne yazık ki, o dönemde parti, faşizm karşıtı mücadeleyi, burjuva iktidarı yıkacak bir stratejiye dönüştürmeyi başaramamıştır. 1950'lerde ve 1980'lerde KKE “sol” ittifaklar oluşturmuştur. KKE bu deneyimlerden, ittifak politikalarına dair çok değerli sonuçlar çıkarmıştır ve partinin aynı hataları tekrar etmeye hiç niyeti yoktur.

Fakat KKE'ye neden saldırıyorlar? Tabii ki, KKE'nin Marksizm-Leninizm ve proleterya enternasyonalizmi temelindeki uluslararası komünist hareketin yeniden inşasına yönelik kayda değer uluslararası faaliyetlerinden rahatsızlık duyuyorlar. Bunun yanında, Atina'da Uluslararası Komünist ve İşçilerin Partileri Toplantıları ve diğer uluslararası komünist inisiyatifler başlamış durumda. Ancak en önemli faktör, KKE'nin emekçi sınıfı ile güçlü bağlarının bulunması, işçilerin ve halkın mücadelesinde kayda değer bir tecrübe biriktirmesi, prensiplerini terketmeyi reddetmesi ve sosyal demokrasinin “kuyruğuna” takılmayacak, AB ve NATO'ya boyun eğmeyecek bir parti olmasıdır. Bu noktada, iyi bilinen Fransız gazetesi Le Monde Diplomatique'den bir alıntı yapalım: “Yunanistan'daki tüm solcuların gizli hedefi ve isteği Komünist Parti'nin çözülmesi ve partiyi yeni bir temelde şekillendirerek Yunanistan soluna toplumdaki uygun yerini vermektir”. Buradaki niyet, KKE'nin itibarını azaltarak onu diğer başkalaşmış Avrupalı komünist partiler gibi kapitalist barbarlığın yönetilmesi için “komünist kılıklı” bir sosyal demokrasi işbirlikçisine dönüştürmektir.

Amacımız, planlarını akamete uğratmaktır! KKE'yi korumak ve güçlendirmektir. Partimiz üzerindeki basınca rağmen KKE'nin çetin ceviz olduğuna dair birçok cesaretlendirici işaret vardır. 6 Mayıs seçimlerinden 10 gün sonra Yunanistan'da öğrenci seçimleri yapıldı. Yunanistan'ın Komünist Gençliği tarafından desteklenen listeler, geçen seneye göre ilerleme kaydederek teknik eğitim kurumlarında %16 ve üniversitelerde %14 oy aldı. Ancak tersine, SYRIZA listeleri teknik eğitim kurumlarında % 2,3 alırken üniversitelerde % 6,9 oy aldı.

Burjuva sisteme estetik operasyon

KKE bir süredir, burjuva sınıfının gücünü muhafaza etmek için bir yüz gerdirme operasyonu hazırlığı içinde olduğu konusunda Yunan halkını uyarıyordu. Nedeni, 1974 yani diktatörlüğün düşmesinden beri süregiden muhafazakar (ND) ve sosyal demokrat (PASOK) arasındaki rotasyon modeli ile siyasi sistemin artık yönetilememesidir. Burjuva sistem bir süredir göz önünde olan partilerden ve politik figürlerden topyekün kurtulmanın yollarını aramaktadır. Bu koşullar altında sosyal demokrat bir programa sahip olan SYRIZA, hem seçimden önce ve hem de seçimden sonra mevcut yanılsamaları güçlendirmiş, emekçiler için tekeller ve emperyalist birlikler ile çatışmaya girmeden de daha iyi bir geleceğin olacağını iddia ederek seçimlerden kazançlı çıkmıştır. Bu nedenle halk karşısında büyük bir sorumluluk altına girmiştir!

KKE emekçilere seslenirken şu konuda ısrar etmektedir: Bu yüz gerdirmenin halkın güncel ihtiyaçlarının karşılanması ile hiçbir ilgisi yoktur. Sözde “sol hükümet” bile, kapitalist sistemin açmazları ile boğulan emekçi halk için su almakta olan bir filikadan başka bir şey değildir.

Halk sahte ikilemler ile tuzağa düşürülmemelidir

17 Haziran'daki seçim savaşında burjuva partiler ve oportünizm, bir sonraki süreçte halkı tuzağa düşürmek, radikalize olan kitlelerin üzerine uygulanacak basınca karşı kitlelerin dayanıklılığını ve KKE’nin etkisini azaltmak için kullanılacak yeni aldatıcı ikilemleri öne sürüyor. KKE bu savaşın özellikle komünistler açısından zorlu bir savaş olacağını saklamıyor!

Hangi sahte ikilemler hakkında konuştuğumuzu netleştirmek için bazılarını inceleyelim:

1. Avro mu Drahmi mi?

Yanlış ikilemlerden bir tanesi ND'nin SYRIZA'ya karşı yönelttiği suçlama: SYRIZA'nın politikasının ülkeyi avro para sisteminden çıkartmak olduğu ve bunun emekçi halk için felaket anlamına geldiği. SYRIZA da bu suçlamaya şu şekilde yanıt veriyor: Yunanistan'ın avrodan çıkması AB'deki diğer ülkeler için son derece pahalı olur, bu nedenle de mümkün değildir.

Tabii ki, gerçeklikte, kapitalist krizin ilerlemekte olduğu hesaba katıldığında, tartışılan senaryoların gerçekleşmesi durumda, Avro Bölgesi'nin Yunanistan'ın ve diğer ülkelerin ihracı ile veya ülkemizde avronun bir içsel devalüasyonu ile küçüleceği olasılığını dışarıda bırakamayız. Dolayısıyla, AB ve IMF'nin şantajları gerçektir ve buna verilecek cevap SYRIZA'nın prim verdiği aldırmazlık olamaz.

Ancak KKE dışındaki tüm partilerin, mesela ND, SYRIZA, PASOK ve Demokratik Sol'un ülkeyi Avro’da tutmak için en ehil yolun hangisi olduğu konusunda kavga verdiğini de unutmayalım. Bu partilerden her birinin diğerini savunduğu politikalar sebebiyle Yunanistan'ı Drahmi’ye sürüklemekle suçladığını belirtelim. Hepsi insanların bilincine “avro veya drahmi” ikilemini dayatmayı amaçlıyor. Bu dayatma da hepsinin ortak stratejisi olan AB'ye bağlılık politikasını gizlemenin bir yolunu oluşturuyor. Halkı, kendi çıkarlarına ters bir biçimde yanlış siyasi çizgide, yanlış bayraklar altında mücadeleye çağırıyorlar. “Avro’nun içinde mi dışında mı?” Halbuki KKE dışındaki tüm partiler “AB'nin içinde ve Avro ile” diyorlar. İster Avro olsun ister drahmi, halk sefalet içinde olacak.

KKE, halkı bu ikilemin etrafından dolanmaya çağırıyor. Halk, yoksulluklarının hangi para birimi ile ölçüleceği yönündeki seçimi kabul etmemelidir. Ve aynı şekilde gelirlerinde ve emeklilik maaşlarında, vergilerde ve sağlık harcamalarında kesintileri kabul etmemelidir. “Avro mu yoksa Drahmi mi?” ikilemi, halkın ezici çoğunluğunun zaten içinde yaşadığı gerçeklik olan kontrolsüz iflas korkutmacasının diğer yüzüdür. Halkın yanlış ikilemler içinde kıstırılmasını istiyorlar ki böylelikle, halk karşıtı kanunlar geçirilmek istendiğinde, barbarca önlemler ve kaos ve sefalet ile özdeşleştirdikleri Drahmi’ye dönüş arasında seçim yapmaları gerektiği söylendiğinde halka şantaj yapabilsinler. Aynı zamanda, hem Yunanistan'da hem de dışarıda plütokrasinin bazı kesimleri arasında Drahmi’ye dönüşü isteyenler var. Bu onların ve genel olarak burjuvazinin karlarını, ülkenin Avro’da kalışına kıyasla daha da artıracak. İflas etmiş insanlar, üretimi tekeller kontrol ettiği sürece, ülke AB'de ve burjuvazi iktidarda kaldıkça ne Avro ile ne de Drahmi ile ilerleme kaydedebilecekler. “Avro mu Drahmi mi” ikilemine halkın çıkarları açısından tek cevap şudur: AB'den halkın iktidarı ile ayrılmak ve borçların tek yönlü iptali. Bu durumda, ülkenin kendi para birimi olacağını söylemeye gerek bile yok.

2. Yunan mı yoksa Avrupalı mı çözüm?

Tamamı Yunanistan'daki krize Avrupalı bir çözüm hakkında konuşuyorlar ve borç sorununa ilişkin kapsamlı bir çözüm için AB organları ile yapılan pazarlıklara dikkat çekiyorlar. KKE dışındaki tüm Yunan partileri, Fransa'da başbakanlığa Hollande'ın seçilmesini, “Mercozy” ikilisinin halk karşıtı politikalarına son vereceği iddiası ile selamladı. Ayrıca AB ile büyük şirketleri yatırım yapabilmeleri için sübvanse ederek, kalkınma ölçütleri konusundaki pazarlıklardan bahsediyor.

Taktikleri, halkın acı çekmesinin gerçek sorumlularının Brüksel'de değil, ülkenin içinde olduğunu saklamak. Suçlular, burjuvazi, üretim araçlarının, yani ülkedeki gemilerin, ofislerin ve hizmetlerin sahibi olan patronlardır. Yunanistan'ın Avro bölgesinde yer alması, plütokrasinin partilerinin kararlarına dayalı olarak burjuvazinin çıkarınadır. AB'yi halktan yana bir yolla ülkeyi krizden çıkartacak güç olarak göstermek yanlıştır. IMF ve ulusal hükümetler ile memorandumları detaylandıran AB'dir. AB, Maastricht Anlaşması ve “AB 2020” stratejisi gibi memorandumlu veya memorandumsuz emek karşıtı ve halk karşıtı politikaların kaynağıdır. Halkta oluşacak en küçük bir rahatlamanın bile AB içinde yürütülecek pazarlık gerektireceğini söylüyorlar. Ancak AB, halkın çıkarları pahasına tekellerin zarar görmeden krizden çıkmasını garanti altına almak için çabalıyor. Avro bölgesinde kurbanın celladından çözüm istemesini bekliyorlar. Öte yandan, Avro bölgesi, AB içi ve AB ile diğer emperyalist merkezler arasındaki rekabet göz önüne alındığında, krize gittikçe daha çok batıyor ve daha da gericileşiyor.

SYRIZA, ayrıca şu nedenle büyük bir sorumluluk altına giriyor: Memorandum stratejisine dair pazarlık arayışında olduğu için, mücadeleyi dondurup, hayalini kurduğu “sol hükümetin” AB'li ortaklar ile müzakereleri sonuçlanana kadar “bekleyelim görelim” duruşu gösteriyor. Aynı zamanda, “sol hükümet” tarafından dayatılacak “toplumsal bütünleşme” ve “toplumsal barış” gibi konulardan bahsediyor, tam da işçilerin ve halkın ulusal plütokrasiye ve ona hizmet eden veya korkutma ve yanılsama ile destek veren partilere karşı radikalleştiği ve mücadelenin tırmandığı bir dönemde.

KKE halka, sermayenin ve AB'nin tercihlerinden kopuşu sağlamak, bunları yıkmak ve dahası AB genelinde işçi sınıfı mücadeleleri arasında koordinasyon kurmak için bir halk ve emekçi hareketine ihtiyaç olduğunu söylüyor. Ayrıca KKE, bunun AB ile yürütülen müzakerelerle değil, işçilerin ve halkın AB’ye karşı mücadelesinin bir kopuş hedefiyle güçlendirilmesiyle olacağını açıklıyor.

3. Yoksulluk mu yoksa kalkınma mı?

Krize batmış kapitalist Avrupa'da hükümetler “kalkınma” yani AB sermayesinin krizden çıkmasını istiyorlar. Yunanistan'da AB yanlısı partiler politikalarındaki tedbir paketleri ve kalkınma planlarının birbirine oranı üzerine kavga ediyorlar. Keskin kapitalist rekabet ve emperyalistler-arası şiddetli yarış koşullarında kapitalist kalkınma yolunun kesinti paketleri doğurduğunu saklamaya çalışıyorlar. Ülke bütçesinde artı yaratma amacıyla, bir dizi ülkede, memorandumlu veya değil, ele alınan “mali konsolidasyon” önlemleri, sosyal güvenliğin ve emek haklarının kaldırılması ve böylelikle emek gücünün sermaye için ucuzlatılmasını içermektedir. Plütokrasi için yeni kar alanları açmak üzere piyasaların özelleştirilmesi ve serbestleştirilmesi de küçük işverenleri ve kendi hesabına çalışanları ezmeyi amaçlamaktadır. Sonuç olarak, kalkınma adına yapılan her şey kapitalist doğasından ötürü ya yoksulluk ya da “yapısal değişimler” veya büyük iş sahipleri için kurtarma planı şeklinde halk karşıtlığına hizmet etmektedir. Önceki dönemde, Avro bölgesindeki burjuva hükümetler bu yöntemleri kendi aralarındaki uyuşmazlıkları ve derin krizi düzenleme amacıyla şu ya da bu şekilde gevşetti veya sıkılaştırdı.

KKE, halkın yararına olan krizden çıkış yolunun, AB organlarındaki sermayenin politik personeli tarafından kullanılan kapsamlı ve kısıtlayıcı araçlar ile krizin yönetilmesinde olmadığını belirtir. Çözüm, ülkenin üretim potansiyelini halk yararına ve halk iktidarı temelinde geliştirmesi, AB’den çıkılması ve üretim araçlarının toplumsallaşmasını öngören farklı bir kalkınma biçiminin oluşturulması amacıyla mücadelenin ulusal ölçekte örgütlenmesidir.

4. “Sağ” mı “sol” mu? “Μemorandum yanlısı” mı “karşıtı” mı?

Bu ikilemler gelişmelere bağlı olarak yeni bir iki kutuplu yapı ortaya çıkaracak: Merkez-sağ ve merkez sol. Yukarıda, ortaya çıkışından asıl olarak SYRIZA'nın sorumlu olduğunu söylediğimiz ikilemler Yunanistan ve AB'deki gerçek karşıtlıkları marjinalize etti ve gizledi. “Memorandum-yanlısı memorandum-karşıtı” şeklindeki suni ikilem burjuvazi ve oportünistler tarafından “Tüm yollar AB’ye çıkar.” biçimindeki ortak paydayı, yani sermayenin stratejisine bakarak hiza aldıklarını gizlemek amacıyla kullanılıyor. Değişik taktiklerine rağmen “sağ-kanat”, “sol-kanat, “memorandum yanlısı”, “memorandum karşıtı” bu güçler, “AB içinde halk yanlısı çözümler olabilir.” diyerek emekçileri ve halk sınıflarını kandırıyorlar. ND, PASOK, Bağımsız Yunanlılar, SYRIZA, Demokratik Sol ve diğer güçlerin tekellerin çıkarları ile çelişen ya da en azından onlara meydan okuyacak bir programları yok. Kullandıkları “kalkınma”, “servetin yeniden bölüşümü” “borçların yeniden yapılandırılması”, “Avrupa çözümü” gibi terimler Yunanistan ve AB'deki uzlaşmaz sınıf çıkarlarını, örneğin “üretim araçları üzerinde sermayenin mülkiyeti sürdükçe halk sınıflarının bir refah içinde olamayacağı” gerçeğini gizliyor. AB söz konusu olduğunda memorandum sadece buzdağının görünen kısmıdır, yani AB’nin üye ülkelerin her birinde uyguladığı halk karşıtı politikalarının kaynağı olan stratejisinin küçük bir parçasıdır. Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Danimarka ve Avro bölgesine katılmayan İngiltere’nin aksine Yunanistan, İrlanda, Portekiz, Macaristan ve Romanya kredi anlaşmaları imzaladılar. Ancak sermayenin saldırısı tüm ülkelerde aynıdır ve maaşlarda kesintiyi, esnek çalışma ilişkilerini, emeklilik yaşının yükseltilmesini, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesini, sağlık, eğitim, kültür ve sporun ticarileştirilmesini ve emekçi kesimin mutlak yoksulluğunu içeriyor. Yunanistan'da memorandumdan kurtulsak bile halk karşıtı yönetimler devam edecek ve aslında sermaye ve iktidar alaşağı edilmediği sürece gittikçe güçlenecek. Zira AB'nin stratejik kararları buna yol açıyor ve bu kararlar burjuva partiler ve SYN/SYRIZA tarafından ya imzalanmış ya da destekleniyor durumda.

Hakın yanıtlaması gereken ve önümüzdeki dönemde gittikçe yoğunlaşarak ortaya çıkacak olan gerçek soru şu: AB’ye verilen taahhütlerinden kurtulmuş, bağımsız bir Yunanistan ve Yunan emekçi halkı mı, yoksa AB'ye asimile edilmiş bir Yunanistan mı? İnsanlar ürettikleri refahın efendisi mi olacaklar, yoksa sermayedarların fabrikalarında ve işyerlerinde kölesi olarak mı kalacaklar? Kalkınmada halk örgütlenerek öncü bir konumda mı olacak, yoksa halk hareketi celladının kendisinin temsilcisi olarak problemleri çözmesine mi bel bağlayacak? KKE'nin pozisyonu çok net. Şimdiye kadarki tüm öngörüleri ve değerlendirmeleri doğrulanmış olması insanların ona güvenmesi ve onun yanında mücadele etmesi için bir neden daha ortaya koyuyor.

Yaklaşan seçim savaşında partimizle kitlesel bir biçimde ifade edilecek tutarlı uluslararası dayanışmaya ihtiyaç var! Yunan komünistleri, burjuva sınıfının KKE’nin seçim desteğini düşürmeye çalıştığı bu çetin savaş karşısında komünist ve işçi partilerinin, diğer emperyalist karşıtı güçlerin desteğini, proleterya dayanışmasını, yoldaşlık duygusunu hissetmeye ihtiyaç duyuyor. Burjuvazi bunu istiyor, nedeni KKE’nin devrimci politikalarından, emperyalist örgütlere dair net tutumundan ve fabrikalardaki, işletmelerdeki, büyük şehirlerin emekçi mahallelerindeki, emekçi ve halk hareketindeki sarsılmaz pozisyonundan duydukları endişedir. Çünkü KKE'ye boyun eğdiremezler. Komünistler, KKE'nin dostları, KNE üyeleri ve dostları bu savaşta, örgütlü ve inançlı olarak savaşıyorlar ve Yunan halkı ile uluslararası işçi sınıfına şunu ilan ediyorlar: Seçimlerden sonra da işyerlerinde, şehirlerde, kırsalda halkın ve işçilerin ailelerinin yanında, halkın sorunlarına dair mücadelesinde devrimci bir partinin tarihsel yükümlülüklerine bağlı kalarak kapitalist barbarlığı devirmek ve sosyalizm-komünizm için en ön safta olacağız.

_________________________

[1] Yunan hükümeti ile AB, IMF ve Avrupa Merkez Bankası arasında yeni borçların alınabilmesi amacıyla imzalanmış halk karşıtı önlemler içeren anlaşma.

[2] V.I. Lenin «İktidar için mücadele ve kırıntılar için mücadele”, cilt 11, sf. 27-31.


e-mail:cpg@int.kke.gr
Haber


 
 

Anasayfa | Haber | KKE hakkında | Fotoğraflar / Videolar / Müzik | Red Links | Kişiler


Yunanistan Komünist Partisi - Merkez komitesi
145 leof.Irakliou, Gr-14231 Atina tel:(+30) 210 2592111 - faks:(+30) 210 2592298
http://trold.kke.gr - e-mail: cpg@int.kke.gr

Powered by Plone