Skip to content

Personal tools
You are here: Home » Haber » 2012 haber » NIKOS BELOYANNIS: Her zaman kalbimiz ve bilincimizde yaşayacak

NIKOS BELOYANNIS: Her zaman kalbimiz ve bilincimizde yaşayacak


Salı, 17 Nisan 2012

KKE gibi 93 yıllık etkileyici tarihi olan, neredeyse bir asırdır boyun eğmemiş, bedelini üye ve kadrolarının canları ve kanları ile ödeyerek şaşmaz ve değişmez biçimde halkın yanında saf tutmuş bir partinin iyi niyetli insanların ilgisini cezbetmesi olması oldukça makuldur. Bu açıdan bakıldığında, KKE tarihinin yaygınlaştırılması, özellikle ülkemizin içinden geçmekte olduğu günümüzün zor koşullarında samimi bir yurtseverliğin ve proletarya enternasyonalizminin bayrağının yükseltilmesine katkıda bulunmaktadır.

Nikos Beloyannis ve yoldaşlarının 30 Mart 1952'de katlinin üzerinden tam 60 yıl geçti. KKE MK'nin günlük yayın organı Rizospastis (Radikal) bu yıldönümüne sayfalarını ayırdı.

Beloyannis, KKE'nin illegal olduğu ve ciddi baskı altında bulunduğu koşullarda, kendi aleyhine askeri mahkemede açılan davayı kendini suçlayanların meşruiyetini reddetmek ve onları küçük düşürmek için kullanmıştır. Onu itham edenlerden biri olan memuru Aggelopoulos ile yargılama esnasında aralarında geçen diyalog bu duruma tipik bir örnektir.

Beloyannis: KKE MK'nin son toplantısındaki kararları uygulamak üzere mi buraya geldiğimi iddia ediyorsunuz?

Aggelopoulos: Evet.

Beloyannis: Bu kararlar diyor ki KKE'nin etkinliği ekmek, demokratik özgürlükler ve barış için mücadeleye dayanır. Dava buna ilişkin midir yani?

Aggelopoulos: Tam da öyle.

Beloyannis: Sonuç olarak, ekmek, demokratik özgürlükler ve barış için mücadele Yunanistan'a karşı bir tertiptir yani, öyle mi?

Aggelopoulos: Hayır.

Beloyannis: Teşekkür ederim. Açıklığa kavuşturmak istediğim husus buydu.

"Onun Yolunda"

KKE, Nikos Beloyannis'in militan duruşunu takdir etti ve ediyor. KKE Merkez Komite Genel Sekreteri Nikos Zahariadis, Nisan 1952 yılında yasadışı biçimde basılan Rizospastis'in özel bir sayısında Nikos Beloyannis hakkında yazdığı makalesinde şöyle demektedir:

"Eğer Beloyannis'in nasıl bir insan olduğunu kısaca aktarmak gerekirse, şunu diyebiliriz ki tüm militan yaşantısı boyunca,

KKE'nin önde gelen üyelerinden biriydi,

bir kartal,

gerçek bir bolşevik,

bir rehber ve bir liderdi (...)

Ve tam da tüm yaşantısını mücadeleye adaması ve her zaman halkın, hareketin ve KKE'nin hizmetinde olup, tam da KKE'nin önde gelen ve örnek bir üyesi olması dolayısıyla, onun aziz hatırası için hepimiz ama her şeyden çok genç erkek ve kadınlar, çocuklarımız onun yaşamından ve ortaya koyduğu örnekten feyz almalıyız ki onun yolunda korkmadan ve cesaretle yürüyelim, biz de tıpkı onun gibi KKE'nin önde gelen üyelerinden biri, bir militan ve halkın öncüleri olalım ve onun yaptığı gibi örnek teşkil edelim."

"Hayatım KKE'nin tarihine bağlıdır"

Bugün Yunanistan büyük ihtimalle 6 Mayıs'ta gerçekleşecek seçimler öncesinde bir seçim döneminde bulunuyor. Bu noktada, oportunist güçler (SYN/SYRIZA), Nikos Beloyannis ve yoldaşları onuruna bir etkinlik düzenleyeceğini ilm etti.

Ancak, Rizospastis'te yazdığı gibi, "Beloyannis ve yoldaşları, SYN/SYRİZA'nın temsil ettiği siyasi hat ile en ufak bir ilgisi olmayan ideal ve değerlere inandılar ve onlar için savaştılar. En kudurgan ve utanmaz anti-sovyetizmin aracı haline gelen oportunizmin siyasal hattının aksine Dünya'nın ilk işçi devleti olan Sovyetler Birliği'ni kararlılıkla savundular (...)

Beloyannis ve yoldaşları sarsılmaz bir kararlılıkla Alman, İngiliz ve Amerikan emperyalizmine karşı mücadele ettiler. İnfaz edilmelerinin yegane sebebi de işte budur. Durum böyleyken, açıkça Avrupa emperyalizmini, Avrupa halklarının bu büyük hapishanesini destekleyen siyasi akımlarla nasıl bir ilişkileri olabilir? Hem de Avrupa halklarına karşı ipini koparırcasına giriştikleri saldırının temellerini atan anlaşmayı imzalayanlarla? Maastricht'ten bahsediyoruz. Beloyannis ve yoldaşlarının, Sırbistan'ın emperyalistlerce bombalanması sürecinde gazetelerini NATO'nun basın bürosuna çevirenlere nasıl bir ilişkileri olabilir? Bu politik akımın komünist ideal ve değerlerle hiçbir ilişkisinin olmadığını, aksine modern antikomünizmin bir tarafı, burjuva sınıfın bir uzak karakolu olduğunu ispat eden onlarca örnek zikredebiliriz."

Rizospastis, Beloyannis üzerinden pazarlık yürütmeye çalışıp, onunla KKE arasında bir bir ayrım yapmaya çalışanlara Beloyannis'in şu sözleri ile yanıt veriyor:

"Eğer KKE'yi satmış olsaydım, büyük ihtimalle büyük bir paye verilersek suçsuz ilan edilecektim... Fakat, benim hayatım KKE'nin tarihine ve eylemine bağlıdır... Onlarca kez şu çelişki ile karşılaştım: "İnançlarıma, ideolojime ihanet edip yaşamak mı yoksa ölüp onlara sadık kalmak mı? Her zaman ikincisini seçtim ve bugün yine aynısını yapıyorum."

Kasım 1951'de Beloyannis tarafından askeri mahkemenin yargıçlarına söylenen bu sözler "pişmanlık beyanı"nda bulunmayı reddedenler için her zaman ilham kaynağı olacak ve Beloyannis'e "el koyarak" kendi "pişmanlık beyanlarını" meşrulaştırmaya çalışanlara onursuz gözüyle bakanlar bu hareketleri tıpkı Beloyannis gibi yanıtlıyor: Dikkate almayarak.

Aşağıda Nikos Beloyannis'in hayatı ve eylemi içeren kısa bir biyografisi mevcut:

=====================

Halkın Kahramanı, Yunanistan Komünist Partisi üyesi Nikos Beloyannis'in idamından 60 yıl sonra

"İnsanlığın en ilerici akılları tarafından formüle edilmiş olan en doğru teoriye inanıyoruz. Ve bizim çabamız, mücadelemiz Yunanistan'da ve tüm dünyada bu teorinin gerçeklik haline gelmesi (...) Biz Yunanistan'ı ve halkını bizi suçlayanlardan daha çok seviyoruz (...) Tam da ülkemizin açlık ve savaş görmeyeceği güzel günler için mücadele ettiğimizden (...) ve gerektiğinde, yaşamlarımızı feda ettiğimizden.” (Nikos Beloyannis, Askeri mahkemedeki savunmasından bir bölüm)

Nikos Beloyanni 1915 yılında Amalia (Mora) köyünde bir zanaatkarın oğlu olarak dünyaya geldi. Lise ve Atina Üniversitesi’ndeki öğrencilik yıllarında gençliğin ilerici hareketinde yer aldı. Beloyannis, Yunan Komünist Gençliği Örgütü’ne (OKNE) katıldı ve 1934’te Yunanistan Komünist Partisi’ne (KKE) üye oldu. Devrimci faaliyetleri nedeniyle Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden atıldı. 1936 yılının Mart ve Ağustos aylarında aynı nedenle tutuklandı. Temmuz 1937’de hapishaneden kaçtı. Mayıs 1938’de yeniden tutuklandı ve beş yıl tutukluluk ve iki yıllık sürgün ile cezalandırıldı.

Nazi İşgali Dönemi

Faşizm yanlısı Yunan yöneticileri, Yunanistan’ın işgali ertesinde, Nikos Beloyannis ve diğer komünist tutukluları Alman ve İtalyan faşistlerine teslim ettiler. Şu belirtilmelidir ki Alman işgali başlayıncaya kadar 17.000 komünistten bu dönem sonunda sağ kalanların sayısı dört binden fazla değildi. Bunlardan iki bini ise Ege Denizi’ndeki adalardaki hapishanelerde ve toplama kamplarındaydı. Ancak, yetkililerin kafa karışıklığından faydalanan bir kaç yüz komünist 1941’de hapisten kaçmayı başardılar. Kaçanlar arasında Parti’nin Merkez Komite üyeleri de vardı, fakat Beloyannis kaçabilenlerden biri değildi. Önde gelen burjuvaların ve Kral’ın işgal öncesinde Yunanistan’ı terk ettiklerini de belirtmek gerekir. KKE saflarında yalnızca bir kaç bin kişinin bulunmasına ve bunların pek çoğunun hapishane ve kamplarda olmasına rağmen, Parti inisiyatif alarak savaş ve Nazi işgali mağdurlarına yardım etmek amaçlı ilk ulusal kurtuluş örgütü olan Ulusal Dayanışma’yı oluşturdu. Ulusal Dayanışma, Yunan Kızıl Haçı, ilerici entelektüeller, bir kısım din adamı ve çok sayıda kadından oluşuyordu. İşgal yetkililerinin ve kukla hükümetin kesin emirlerini hiçe sayarak, örgüt üyeleri yaralı askerlere yardım ettiler ve insanları, özellikle de çocukları açlıktan kurtarmak özel bir çaba sarfettiler. Savaşın bitişinden evvel, yardımlar vasıtasıyla yüzlerce sağlık merkezi, 1200 halk eczanesi, 90 rehabilitasyon merkezi, 73 halk hastanesi ve çok miktarda çocuk parkları, kreşler, çocuk evleri yaptılar. Toplamda 1 milyondan fazla insan Ulusal Dayanışma Örgütü’nden yardım aldı.

31 Mayıs 1941 tarihinde KKE Merkez Komite işgalcilere karşı bir halk cephesi çağrısında bulundu. Büyük burjuva partileri, KKE’nin cephe çağrısını hemen geri çevirdiler ve halkı kurtarmanın en iyi yolunun «bekle ve gör» stratejisi olduğunu ilan ettiler.

Komünist Parti’nin çağrısına ilk karşılık verenler işçi sınıfının kitle örgütleri, sendikalar oldu. 16 Temmuz 1941 tarihinde İşçilerin Ulusal Kurtuluş Cephesi (EEAM) ve 28 Eylül 1941 tarihinde, KKE’nin ve bir dizi küçük partilerin katılımıyla Ulusal Kurtuluş Cephesi (EAM) kuruldu. Yıllar içinde, EAM, Yunanistan’da o güne değin ortaya çıkmış en büyük örgüt haline geldi. Yasaklamalara ve yüzlerce mağdura rağmen, EAM, Nazi işgali süresince grevler ve kitle gösterileri güzenlemişti. Bunlar herhangi bir Alman-Nazi işgali altındaki ülkelerdekilerden daha büyük çaplıydı.

Ocak 1942’de KKE Merkez Komitesi ve EAM Merkez Komitesi Yunan Halk Kurtuluş Ordusu (ELAS) isimli düzenli bir gerilla ordusu kurulması yönünde bir deklarasyon yayımladı.

EAM ve ELAS, Alman, İtalyan ve Bulgar faşistlerine karşı savaştı. Bulgar faşistleri Kuzey Yunanistan’da faaliyet gösteriyor ve ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit ediyordu.

Eylül 1943’te Nikos Beloyannis hapisten kaçtı. 1943-44 yıllarında Patras bölgesinde Yunan Halk Kurtuluş Ordusu (ELAS) 3. Tümeni’nin politik komiseri olarak görev yaparak parti çalışmalarında ve partizan faaliyetlerde bulundu. Aynı zamanda (1944) öncesinde, ELAS pek çok dağlık alanı özgürleştirerek, bu bölgelerde Halk Hükümeti (PEEA)–halk iktidarının organları, komiteler ve mahkemeler— kurdu. 1944 yılının Ağustos ayında ve Eylül’ün başlarında, muzaffer Kızıl Ordu, Balkanlar’ın içlerine doğru ilerlediğinde, ELAS, faşist kuvvetlere karşı sath-ı müdafaa stratejisini benimsedi. ELAS’ın saflarında savaşta pişmiş 78 bin subayı ve askeri varken, buna ek olarak, yaklaşık 50 bin kişilik yedek kuvveti ve 6 bin kişilik ulusal milis kuvveti bulunmaktaydı. EAM’da örgütleniş insanların sayısı ise 1.5 milyondan fazlaydı. Bunların 400 bin’i KKE üyesiyken, 4000 bin kadarı anti-faşist gençlik örgütü EPON’a üyeydiler.

ELAS, Yunanistan’ın bağımsızlığını tam olarak sağladı. Yunanistan’ın bağımsızlığından sonra, Nikos Beloyannis, Mora’da KKE’nin parti örgütünün ideoloji mücadele masasının başına geçti. Özgür Mora isimli derginin editörlüğünü yaptı ve aynı zamanda iki kitap üzerinde çalışmalarını devam ettirdi: Yunanistan’da Yabancı Sermaye (ancak 1988’de KKE’nin yayınevi olan Modern Zamanlar tarafından basıldı) ve Modern Yunan Edebiyatı Tarihi.

Yunanistan’a çoğunluğu İngilizlerden oluşan yabancı askeri kuvvetlerin gelişi başladı.

İç Savaş

İç Savaş, Yunan halkına Yunanistan’ın gerici güçleri tarafından olduğu kadar emperyalist çevrelerce, İngiltere ve ABD, tarafından II. Dünya Savaşı’ndan önceki sosyo-politik düzeni restore etmek üzere dayatıldı. Ülke için bunun sonuçları çok ciddi oldu.

Bu asimetrik mücadelede, halkın kuvvetlerini Yunanistan Halkın Demokratik Ordusu (DSE) temsil ediyordu. DSE 1946 Ekimi’nde 1944 yılının Aralık ayından itibaren gerici burjuva kuvvetler ve yabancı askeri güçler tarafından ulusal anti-faşist hareketin savaşçılarına hedef alarak başlatılmış olan kanlı terör eylemlerine karşı yanıt olarak kuruldu.

1947 yılının sonuna DSE üstünlüğü ele geçirdi. 1947 yazında ulusal” ordunun DSE’yi yok etmek üzere giriştiği operasyon başarısızlıkla sonuçlandı. DSE kuvvetleri, düşmanı püskürttü ve bu kuvvetlere ciddi sayıda yenilgi tattırdı. Yönetici sınıf, planlarının suya düşeceği konusunda endişeli idi, zira İngiltere, Yunanistan’a dönük müdahalesine devam etmek konusunda hazırlıklı değildi. Bu noktada ABD imdada yetişti.

20 Haziran 1947’de Yunanistan ve ABD arasında hangi bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmaya göre Yunanistan’daki iktidar erki ABD başkanına devredildi. Yunan Hükümeti, ABD Başkanı’ndan gelecek herhangi bir talebi, elbette ülkenin güvenliği” adına, yerine getirmek zorunda olduğunu beyan etti.

Yüzlerce gemi dolusu askeri malzeme ulusal ordu”yu modernize etmek üzere Yunanistan’a getirildi. 24 Şubat 1948’de ABD’li General James van Fleet Atina’ya geldi ve “ulusal ordu”nun başına geçti. 5 bin Amerikan subayı ve askeri danışmanı “ulusal ordu”yu yönetmeye başladı ve pek çok subay ve askeri ordudan uzaklaştırdı.

DSE partizanları köylülerin yardımlarından faydalanamasın diye bir milyon köylüyü evlerinden zorla sürerek DSE’nin faaliyet gösterdiği bölgelerde bir ölü bölge” yaratttılar. “Ulusal ordu” eğitildi ve dağ harbi“ için hazır hale getirildi. Diğer taraftan, DSE’nin çabaları ve yeni koşullara ayak uydurmak için durumu değiştirmedi. 1948 yazında, büyük muharebenin gerçekleştiği esnada, insan gücü anlamında 1’e 10, mühimmat açısından 1’e 50 oranı ile DSE, “ulusal ordu”ya karşı mücadele veriyordu. Düşman lehine ezici bir avantaj. DSE’nin tankı ya da uçakları yoktu. Buna ilaveten, Amerikalılar daha sonra Vietnam’da yaygın biçimde kullanılacak olan Napalm bombalarını ilk kez burada kullanılar. Sadece Grammos’taki bir muharebede DSE mevzilerine 338 Napalm bombası attılar.

Bu asimetrik kuvvet dağılımına rağmen, son muharebe (Grammos ve Vitsi) çetindi. İşte bu nedenledir ki bu muharebenin bugün hala Yunan ve ABD askeri akademilerinde ders olarak öğretiliyor oluşu tesadüfi değildir.

Savaş hala devam ederken Nikoss Beloyannis şöyle yazdı: Grammos’taki savaşın en karakteristik özelliği iki tarafın insan ve mühimmat kaynakları arasındaki muazzam farktı. Emperyalistler, kralcı-faşistleri toplar ve uçaklarla donattılar… Bu fark, halk demokrasisi olacak olan yeni Yunanistan için verdiğimiz mücadelenin tarihinde en şanlı sayfaları yazan DSE kadrolarının ve savaşçılarının siyasi ve ahlaki üstünlüğü ile kapandı

İç savaş süresince (1946-49) Nikos Beloyanni, DSE’de siyasi faaliyette bulunuyordu. 1947’de DSE’nin propaganda masasının başına geçti. 1948-1949 arasında DSE’nin 10. Tümeni’nin siyasi komiserliğini yürüttü. 1948 savaşta yaralandı.

img src="http://www1.rizospastis.gr/wwwengine/getImage.do?size=medium&id=4846&format=.jpg" width="350" height="253" style="float:left;margin:10pt">

İç Savaş, 1949 yılının Ağustos ayına dek devam etti. DSE’nin mücadelesi hem kahramancaydı hem de II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyadaki ilk anti-emperyalist mücadeleydi. Askerlerinin kahramanlığına karşın, kuvvetler arasındaki eşitsizlik nedeniyle, savaş halkın ordusunun yenilgisi ile neticelendi.

İç Savaş’taki muharebeler esnasında 50 bin kişi öldürüldü, 6500 komünist ve demokrat, askeri mahkemelerde yargılanıp cezaya çarptırılmalarının ardından kurşuna dizildi. 50 bin anti-faşist hapsedildi ve sürgün edildi. Çok sayıda kişi korkunç işkencelerden geçti. 100 bin Yunan -DSE savaşçısı ve onların aileleri- DSE’nin yenilgisinin ardından ülkeyi terketmeye zorlandı. Bunların pek çoğu Sovyetler Birliği’nde ya da diğer Sosyalist Avrupa ülkelerinde siyasi mülteci haline geldiler.

DSE’nin mağlubiyetinin ardından 1949 yılının Eylül ayında Beloyannis, binlerce silahlı kişi gibi Orta ve Doğu Avrupa’daki sosyalist ülkelere gitti. Yunanistan’da siyasi, iktisadi ve askeri olarak tam manasıyla Anglo-Amerikan emperyalizmine bağımlı vahşi bir anti-demokratik rejim inşa edildi.

1950 yılında Beloyannis, Yunanistan Komünist Partisi’nin merkez komitesine seçildi.

Beloyannis’in tutuklanması ve infazı

MK’nın aynı yıl içinde gerçekleşen 6. ve 7. genel oturumlarında Parti’nin İç Savaş’ta yenilgi neticesinde oluşan yeni koşullara partinin taktiklerini adapte etme kararlaştırıldı. Buna bağlı olarak, oturum kararları partinin faaliyetlerinin merkezini silahlı mücadeleden, kitlesel siyasi çalışmaya kaydırılmasını vurguluyordu. Oturumda mutabakat ve halkın ekmeğive Yunanistan’ın ABD ve NATO’nun emperyalist prangalarından kurtarılması için cadele politik hedeflerinin yükseltilmesine karar verildi. Aynı zamanda, mümkün olan tüm yasal mücadele yollarının kullanılmasına ek olarak Parti’nin büyük bir yeraltı faaliyet mekanizması kurması gerektiği kararlarda vurgulanıyordu.

1950 yılının Haziran ayında, Nikos Beloyannis, Yunanistan Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin kararının ardından yasadışı yollardan, sahte belgeler ve pasaport kullanarak Yunanistan’a geldi. Beloyannis, Yunanistan’daki parti güçlerini yeni parti hattı konusunda bilgilendirecek, ülke çapındaki yeraltı örgütlenmesini yeniden düzenleyecekti. Şu belirtilmelidir ki Beloyannis o dönem Yunanistan’a yasadışı biçimde giren tek parti kadrosu değildi. Bu dönemde, yüzlerce komünist değişik görevlerle Yunanistan’a girdi. Pek çok kişi, görevlerini yerine getirdikten sonra ülkeyi yeniden terketti ancak çok sayıda kişi tutuklandı da. Bu görevler, Parti’de bir onur olarak görülüyordu ve Merkez Komite’ye hitaben keleme alınmış pek çok mektupta parti kadroları Yunanistan’daki yeraltı örgütlenmesinde faaliyette bulunmak üzere görevlendirilmeleri için ricada bulunuyorlardı.

Nikos Beloyannis, yurtdışında bulunan parti önderliğine göndermiş olduğu ilk mesajlardan birinde şöyle diyordu: Zaten varolanı temizliyor ve yeniden düzenliyorum. Pek çok olasılık, iyimser beklentiler.

Nikos Beloyannis 1950 yılının Aralık ayında tutuklandı. Tutuklanmasında yeni kurulmuş olan bir ABD örgütünün, CIA’nın özel bir rolü oldu. Polis, tutuklanışını 5 Ocak 1951’de ilan etti. O dönem tek solcu yasal gazete olan Demokrat’ın yasaklanmasının bundan birkaç gün önceye denk gelmesi tesadüf değildi. Zira, bu gazete Komünist Parti’nin yeraltı örgütlenmesi tarafından basılıyordu.

Tutuklanmaya karşın, Beloyannis’in çalışması ve yeraltı örgütlenmesinin tüm çalışmaları meyve verdi: Ülkede bir genel af, ölüm kamplarının” ve olağanüstü halin tasfiyesini hedefleyen bir hareket yaygınlaştı. Sınıf mücadelesinin tezahürleri gelişmeye başladı.

İmza toplayan Nikos Nikiforidis’in Selanik’te 5 Mart 1951’de öldürülmesine ve genel terör atmosferine rağmen, 100 bin Yunanistanlı Dünya Barış Konseyi’nin Stockholm Bildirisi’ni imzaladı.

Temmuz 1951’de, KKE’nin yeraltı örgütlenmesinin girişimleri ile Birleşik Demokratik Sol (EDA) koalisyonu kuruldu. Yunanistan’daki gelişmelerin gidişatını göstermek için şu olay karakteristikti: 9 Eylül 1951’de seçimler gerçekleştiğinde EDA listesinden aralarında ELAS komutanlarından General Sarafis’in, tanınmış sendikacı işçi önderleri ve komünistlerden Ambatielos’un da olduğu 7’si siyasi tutuklu ve sürgün demokratlardan olan10 milletvekili seçildi. Bu sonuçlardan sonra, yetkililer demokrat siyasi tutsakların kazandıkları vekaleti iptal etti.

19 Ekim 1951 tarihinde olağanüstü bir duruşma ile Beloyannis’e karşı açılan ilk dava görülmeye başlandı. Sanık sandalyesinde Beloyannis ile birlikte oturan 92 KKE üyesi daha vardı. Hepsi, Aralık 1947’de kabul edilmiş olan, komünist propagandayı ve KKE’yi yasadışı ilan eden 509 sayılı yasayı ihlal etmekle suçlanıyorlardı. Bu noktada şu belirtilmelidir ki bu esnada Yunanistan’da hükümet sağcı değil, merkez güçlerden oluşuyordu. 16 Kasım’da gerçekleşen olağanüstü bir duruşma ile (ki bu duruşmaya gelecekte 1967-1974 arasındaki Albaylar Cuntası’nın lideri olacak olan Papadopulos da katılmıştı) Beloyannis ve diğer 11 komünist ölüm cezasına çarptırıldı. Ancak karar infaz edilmedi, zira kararın tamamen siyasi olduğu aşikardı.

Yetkililer, komünistlerin yaptıkları sabotajı ispatlayacak”, komünistlerin “üçüncü” bir tarafa hizmet ederek Yunanistan’ın çıkarlarına karşı faaliyet gösterdiğini ve bu çıkarlara ihanet ettiğini gösterecekleri yeni suçlamalarla yeni bir çadır tiyatrosuzenlemeliydi.

İllegal KKE, yurtdışında bulunan parti önderliği ile irtibata geçmek için radyo kullanıyordu. Polis, Atina’da bu iş için kullanılan iki bölgeyi açığa çıkardı ve bu nedenle yeni duruşmada bu kez normal bir mahkemede casusluk (1936 senesinin 375 sayılı yasasının ihlali) suçlamasıyla yeni bir “Beloyannis vakasıuydurulmuş oluyordu. İkinci çadır tiyatrosu 15 Şubat 1952’de başladı. 1 Mart 1952’de karar açıklandı ve Beloyannis ile diğer 7 komünist ölüme mahkum edildi.

Hemen Yunanistan’da ve tüm dünyada bu yeni ölüm cezalarına karşı bir hareket başladı. Avukatlar, müvekkillerinin affını Kral’dan talep ettiler. Aynı zamanda ABD, hükümetten ve Kral’dan verilen hükmün infazını istiyordu. 29 Mart 1952 Cumartesi günü gece geç saatlerde Kral Pavlos, Beloyannis ve yoldaşlarının affı talebini reddetti. 30 Mart Pazar günü, gece yarısından sonra ölüm cezasına çarptırılanların, infazın gerçekleştirileceği yere nakline engel olmak üzere hapishanenin kapısında “görevde” olan onlarca insan Kral’ın ve hükümetin kararından haberdar olmadıkları için ayrıldılar. Ayrıldılar, zira Naziler bile Pazar günleri infaz gerçekleştirmiyordu. Cellatlar hapishaneye geldiler ve dört kişiyi kurşuna dizilmek üzere aldılar. Bu dört kişi, Nikos Beloyannis, Dimitris Bacis, Nikos Kalumenos, İlyas Argiryadis’ti. İnfaz yerine götürüldüler ve askeri ciplerin ve kamyonların ışıkları altında kurşuna dizildiler, çünkü karanlıktı ve haberin Atina’da duyulmasından evvel cellatların ellerini çabuk tutmaları gerekiyordu.

30 Mart 2012


e-mail:cpg@int.kke.gr
Haber


 
 

Anasayfa | Haber | KKE hakkında | Fotoğraflar / Videolar / Müzik | Red Links | Kişiler


Yunanistan Komünist Partisi - Merkez komitesi
145 leof.Irakliou, Gr-14231 Atina tel:(+30) 210 2592111 - faks:(+30) 210 2592298
http://trold.kke.gr - e-mail: cpg@int.kke.gr

Powered by Plone